Charles Dickens'ın 11. kitabı olan İki Şehrin Hikayesi (A Tale of Two Cities), öncelikle yıllar boyunca suçsuz yere hapishanede yatmış bir adamın hikayesi gibi başlarken ardından onu ve ailesini odak noktasına koyup Fransız Devrimi'ni iki şehir üzerinden öncesi ve sonrası olarak ele almaktadır.
Anlatımı pamuk şeker gibi yumuşak, dili yalın ve akıcı olduğundan dolayı hızla okunarak finaline ulaşılan bir kitaptır İki Şehrin Hikayesi. Ama söylemekte fayda var, kitap, başlangıcında biraz "Ne alakası var şimdi?" sorusunu kafalara getirebiliyor. Çünkü birbirinden bağımsız gibi gözüken bir sürü kişi ve olaydan bahsediliyor başlarında. Eğer devam ederseniz, yazarın onları nasıl örgü ile birbirine bağladığına tanıklık edebilirsiniz. Bağımsızların bağımlı hale gelişine doğru bir yolculuk da diyebiliriz bir açıdan.
Vahşeti, vicdansızlığı, gücün yön değişimindeki orantısızlığı ince bir ironi ile anlatır. Aşkı, dramı, fedakarlığı, sevgiyi, nefreti, öfkeyi... Okudukça neden bir klasik olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Yazar döneme dair kurgunun içinde eritilmiş o devrim ateşini gerçekçi bir şekilde aktarmayı başarmıştır.
İnsanı etkilerken bir yandan da "Gerçekten mi?" diye dondurabilecek bir kitap İki Şehrin Hikayesi. Okudukça içinden kaybolacak, kayboldukça yeni şeyler bulacaksınız.